Antakya - Hatay


Her anı keyifli geçen bir Hatay gezisi...

Hem bir anı sayfası niyetine hem de bu güzel şehre gitmek isteyenler için bir kaynak olsun diye bu blog sayfasını yazayım dedim.

Antakya , Hatay'ın merkez ilçesi. Ufak bir yer ama içinde farklı dinlerden, farklı kültürlerden insanları buluşturan ve beraber saygıyla beraber yaşadıkları sevimli bir yer. Birbiriyle komşu cami ve kiliseyi görmek burası için sıradan bir şey. Arap, Türk, Kürt, Alevi, Ermeni, Yahudi, Müslüman ve bunların birbiriyle kombinasyonları beraber yaşıyor. Bu kadar farklı kesimin şehirde bulunması doğal olarak yemeklere, dile, türkülere zenginlik ve farklılık olarak yansımış durumda. Her yemeğin neredeyse 2-3 farklı yapılış biçimi var. Yemek konusuna daha sonra detaylı gireceğim.

1. Gün

Sabah 10.30 gibi Hatay Havalimanı'na indik ve havaş ile şehir merkezine geçtim. Havaş, köprü başı denilen şehrin göbeğine sizi bırakıyor. Oradan da son durak olan Gönül Kahvesi'nin karşısına kadar gidiyor, burası aynı zamanda dönüşte Havaş'a bineceğiniz yer. Havaş'ın internet sitesindeki yer tarifi karışık ve sitede yazan saatler de yanlış. İnternet sitesindeki telefon numarasını (numara doğru neyse ki) arayıp dönüşünüze göre uygun saati öğrenebilirsiniz.

Merkeze varmam öğleni bulduğu için kahvaltı kısmını atlayıp hemen döner ile yemek işine giriştim. Mısırlı Döner'e gittim. Burası Abdo ile komşu ama eski yılların Abdosu'nun kurucusu ve ustası Mısırlıyı açmış. Döneri, sade, soslu, pilav üstü ve dürüm olarak satıyorlar. Eğer sossuz demezseniz mutlaka hepsinde sos ile geliyor. Döner çok çok güzel ama sos o kadar güzel değil bence. Ayrıca açık ayranları nefis.



Burada kahvaltımı yaptıktan sonra hemen Tarihi Bizim Künefecesi'ne gittim. Kim ne derse desin hiç bir künefe Hataydaki gibi olmuyor. Bizim Künefeci'nin künefesi yoğun şerbetine göre yemesi çok rahat ve insanın midesine oturmuyor kesinlikle, hiç ağırlık hissetmiyorsunuz. Peyniri de künefenin tadını bastıran yoğun bir peynir değil böylece kadayıfın ve şerbetin tadını rahatça alabiliyorsunuz.





Daha sonra Antakya'nın eski dar sokaklarında, tarihi binaların arasında gezmeye başladım. Karşınıza sırt sırta vermiş cami ve kilise çıkarsa şaşırmayın, çünkü burası için normal bir şey. Bu sokaklarda gece gündüz gezmekten çekinmeyin, hem güvenli hem de çok güzel. Eğer fotoğraf çekmeyi seven biriyseniz bolca malzeme çıkacaktır.




Yalnız kovboy

Sokaklardan geçtikten sonra müzeye gideyim dedim, aslında çok uzak değil şehir merkezine. Arabayla 5-10 dakika fakat yürüyerek 40 dakika sürüyor. Bir bakkal'a sordum nasıl gideyim diye ve 2 araç değiştirmem gerektiğini söyledi. Bu arada turist olduğumu anlayan bakkal sadece yol tarifi vermekle yetinmedi, kendi isteğiyle dakikalarca bana nereleri gezebileceğimi anlattı, önerilerde bulundu. Hatta normalde Titus Tünelleri'ne gitme niyetim yoktu ama onun tavsiyesiyle gittim ve iyi ki de gitmişim. Müzeye gitmek için önce merkezden balıkçılar denen yere giden minibüslere binmeniz, oradan da müzeye giden araçlara binmeniz gerekiyor.
Antakya Arkeoloji Müzesi kesinlikle görülmesi gereken bir yer. Ben müzeleri veya antik şehirleri gezerken öncesinde araştırma yaparım, o antik kentte yaşayanlar nasıl yaşamışlar, neler görmüşler ögrenmeye çalışırım ve gezerken sanki ben de o anları yaşıyormuşum gibi hissederim. Fakat Antakya Müzesi'ne giderken detaylı araştırma yapamamıştım, bu yüzden biraz da kızgındım kendime. Ama müze öyle güzel tasarlanmış ki pek bilginiz olmasa dahi müze size Hatay ve civarının tarihini öğretiyor. Müze görevlileri de ilgililer ve sizi yönlendiriyorlar. Meşhur mozaiklere gelmeden önce ilk başta güzel bir kronoloji tablosu karşılıyor sizi. Daha sonra eski çağlardan başlayarak bölüm bölüm geziyorsunuz. Mağaraların canlandırmaları, eski çağlara ait aletler vs derken ünlü Şuppiluliuma (google'dan bakıp, kopyaladım:) ) heykeli karşınıza çıkıyor.





Şuppiluliuma  amca




Bu arada video ve yazı ile bilgiler veriliyor. Tanrı ve tanrıçaların ufak heykellerinin olduğu bölüm çok ilgi çekici. Müzenin bu kısmını geçtikten sonra asıl bölüme yani mozaiklere geliyoruz. Bu mozaikler sarayların, varlıklı insanların evlerinin veya hamam gibi yapıların zeminlerini veya duvarlarını süslemek için yapılmış. Bazıları çok büyük ve detaylı. Venüs'ün doğuşu, Talassa ve Tethys mozaikleri en çok hoşuma gidenlerdi. Geniş mozaikleri izlemek için üst kata çıkıp yukarıdan aşağı bakmak çok keyifliydi. Üst kata çıkmayın unutmayın :)

Venüs'ün doğuşu (büyük bir mozaik, bu sadece orta kısmı)






Müzeden çıktıktan sonra yolumun üstünde olan ve hedeflerim arasındaki Gezmen Kasap'a gittim. Burada kocaman tepsi kebabı afiyetle yedim. Gitmeden önce Gezmen Kasap'ın pahalı olduğu yazıyordu, ben de hesabı merak ediyordum açıkçası. Salata, kola ve tepsi kebap (gerçekten tepside geliyor ve 1 buçuk porsiyon gibi bir şey) toplam 22 TL :)) İstanbul'da bunları yeseydim en az 50 TL öderdim. Bu arada kebap çok çok iyiydi fakat acı sevmeyen biriyseniz "hiç acı koymayın" demenizi öneririm. Çünkü ben az acılı olsun dememe rağmen epey acılı geldi. Bir not paylaşayım, Hatay'da her yerde bu tarz hem yemek servisi veren hem de et satan kasaplar mevcut, bizdekiler gibi sadece et satmıyorlar ve kebap için restoran yerine bu kasapları tavsiye ederim.

tepsi kebap



Kebaptan sonra kalacağım yer olan öğretmen evine geçtim. Temiz bir yer ama eski ve biraz bakıma ihtiyaç var gibi. Fiyat/performans olarak çok iyi. Kahvaltı da Antakyadaki çoğu yer gibi yöresel kahvaltı ama çok başarılı diyemeyeceğim. Ama Antakya içindeki otellerin yarı fiyatına olması ve temizliği ile tercih edilebilecek bir yer. Duşumu aldıktan sonra iple çektiğim "eski sokaklarda akşam gezmesine" çıktım. Bu "Eski Antakya" sokaklarında barlar, kafeler, restoranlar mevcut. Canlı bir yer ve fotoğraf için de çok iyi.




Biraz gezip fotoğraf çektikten sonra Dionysos Şarap Evi'ne gittim. Hem kendi yaptıkları şaraplar hem de farklı şaraplar mevcut. Önce bir kaç tane şaraptan tattım. Öküzgözü ve Boğazkere kupajları fena değil. Sadece Öküzgözü üzümünden yapılan şarabı beğendim. Sonrasında Mardin şarabıyla devam ettim. Mekan güzel, 3 katlı bir yer, teras katı hoş ama sigara içiliyor.

2. Gün

Antakya'da yöresel kahvaltı denen bir olay var. İstanbuldaki gibi köy kahvaltısı deyip de Bim'den aldıkları malzemeleri koymuyorlar masaya. Gerçekten yöresel, en işe yaramaz yerde bile en azından biberli ekmek, tuzlu yoğurt, o mis gibi zeytinleri bulabiliyorsunuz. Ben her ne kadar kahvaltıyı öğretmenevinde yapmayı çok istemesem de vakit darlığı yüzünden mecbur kaldım. Ama ona rağmen kahvaltı fena değildi. Sadece biberli ekmek (pidenin üstüne sürk, biber salçası, kekik vs oluyor) ve tuzlu yoğurt bile bana yeter, ikisine de bayılıyorum.

Kahvaltıdan sonra Samandağı'na geçtim. Buraya gitmek için öğretmenevinin önünden kalkan minibüslere binmeniz gerekiyor. Normalde yol yarım saat sürer ama minibüs dur kalk yapa yapa 1 saatte varıyor. Bir yerde durup şoför ekmek almaya gidiyor, 5 dakika gelmiyor ve kimse sesini çıkarmıyor. Yolcular ücretini minibüsten inerken veriyor. İnsanlar birbiriyle yarı Arapça yarı Türkçe konuşuyor :) Bunların hepsi burası için normal ve benim için de çok keyifli şeyler.

Samandağı sahilde epey yürüyüp biraz kuş gözlemi yaptıktan sonra (tabii ki kuşlara bakacağım, ne sanmıştınız :) ) kara kara bu kadar yolu geri nasıl yürüyeceğim diye düşünürken motosikletli bir balıkçı yanımda durdu ve beni minibüslere kadar bıraktı. Samandağı sahilden Titus Tünelleri'ne gitmek için önce Samandağı merkeze gitmek oradan da Çevlik araçlarına binmek gerekiyor. Çevlik'e giderken bindiğim aracın şoförü çok tatlı bir amcaydı. Her binene "hoşgeldiniz, merhaba", inen herkese de "hoşçakalın" demeyi eksik etmedi ve bunu tamamen içtenlikle yapıyordu.


Samandağ sahil


Çevlik sahil





Titus Tünelleri zamanında Seleukeia Pierria antik kentini dağlardan gelen sel sularından korumak amacıyla yapılmış. Dağın içi oyularak devasa kanal yapılmış ve suya yön verilmiş. Uzunluğu yaklaşık 1400 metre. Mutlaka gidip görülmesi gereken harika bir yer. Ayrıca buraya giderken geçtiğiniz çiçekli ağaçlı yol da çok güzel, köylülerin tarlalarının bahçelerinin yanından geçiyorsunuz. Buradan dönerken yine Önce Samandağı'na bir araçla, oradan da başka bir araçla Antakya merkeze gitmeniz gerekiyor. Biraz meşakkatli ve zaman alan bir şey. Fakat dönüşte yine daha önce bahsettiğim amcanın aracıyla dönünce biraz keyfim yerine geldi. Bu sefer ön tarafa oturdum, arada ağzından kaçırdığı Arapça kelimeleri anlamasam da muhabbet çok keyifliydi.

Titus Tünelleri


Antakya'ya döndüğümde epey vakit kaybetmiştim, gitmeyi çok istediğim yerlerden birisi olan Harbiye'ye gidemedim, onu da bir sonraki sefere bıraktım. O kadar gezdikten sonra doğal olarak acıktım ve soluğu Leban Teras Restoran'da aldım. Teras çok güzel, bir yanda ebabiller yanınızda uçuyor diğer tarafta dağ manzarası ve ilgili, işini bilen bir garson, daha ne olsun. Önden humus, sac oruğu ve yoğurt söyledim. Bir yandan da rakımı yudumladım. Sonra kağıt kebabı geldi. Tepsi kebabı kağıt kebabına göre çok daha iyi. Kağıt kebabın da tadı güzel ama hazırlanışı gereği tepsiye göre daha kuru bir kebap. Sac oruğu ise içli köftenin yassı hali ve içinde kuyruk yağı var. İçli köfteden çok daha güzel kesinlikle. Fiyatlar da gayet uygun, Leban Teras çok memnun etti beni.







Leban'dan sonra ısrarla herkesin "mutlaka git, oraya gitmeden dönme, haytalı tatlısı muhteşem vs" dediği Affan Kahvesine gitti. Eski tarz bir binanın alt katında bulunan kahvenin arka tarafında çok sevimli bir bahçe var. Mekan çok güzel, tam huzur bulma yeri. Fakat haytalı için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Bici bicinin laciverti. Bici biciyi almışlar üstüne dondurma koymuşlar. Dondurma güzel ama altındaki nişasta, süt ve gül suyu karışımı hiç benim damak tadıma göre değil. "Herkesin yediğine kimse karışamaz" deyip çayımı yudumlarken birden saatin 19.50 olduğunu görmemle yusuf yusuf sesler gelmeye başladı. Çünkü son Havaş saat 20.00'da idi internet sitesine göre. Çantayı alıp bir kaç saat önce sallana sallana, keyfini çıkararak gezdiğim sokaklarda bu sefer depar atarak, adeta Şener Şen gibi koşmaya başladım. Havaşın tarifini verdiği parka gittiğimde ortada otobüs motobüs yoktu, az önceki yusuf sesleri bu sefer üçbuçuklara dönüştü. Yeri öğrenmek için hemen telefon açtım ve ne kalkış saatinin ne de yer tarifinin doğru olmadıgını ögrendim. Son otobüs 21.00'da kalkıyormuş, boşu boşuna o kadar yolu koştum. Halbuki daha keyif çatacak en az yarım saatim vardı :( (Havaş durağı; Gönül Kahvesi karşısı https://goo.gl/maps/iShDtCHW47U2 )

Hatay gezisi tahmin ettiğimden bile daha güzel geçti, hem yemek hem de tarih hem de bu güzel insanları görmeniz için burayı tavsiye ederim.


Gezilecek Yerler

-Hatay Arkeoloji Müzesi https://goo.gl/maps/2eDGbvfAuuP2
-Titus Tünelleri https://goo.gl/maps/NuFhvHSy7g72
-Beşikli Mağara https://goo.gl/maps/AboVWFMr9zy
-Habibi Neccar Camisi https://goo.gl/maps/dGKkgKSV6tm
-Katolik Kilisesi (Ziyaret saati 15.00'dan sonra) https://goo.gl/maps/whkSnwnSgMQ2
-Musevi Havrası (ben gittiğimde kapalıydı, ziyarete açık olup olmadığını bulamadım) https://goo.gl/maps/zZSxPDfWQAn
-St. Pierre Kilisesi (Hristiyanlığın ilk kiliselerinden birisi) https://goo.gl/maps/w1Tw9hHd8Xr
-Harbiye Şelaleri https://goo.gl/maps/9XrMmsnBJd32
-Vakıflı Köyü https://goo.gl/maps/UuHqdzvBKrA2


Yemek

-Antakya Sultan Sofrasi Kahvalti Evi https://goo.gl/maps/rbnFU9wMQu12
-Affan Kahvesi https://goo.gl/maps/WZA1HRLcVuz
-Mısırlı Döner https://goo.gl/maps/LfcUwcCtbP82
-Leban Teras https://goo.gl/maps/3Du4SCvLpcr
-Dionysos Şarap Evi https://goo.gl/maps/5Zqjg9JTPkC2
-Bade Şarap Evi https://goo.gl/maps/2XupmnAANZs
-Çınaraltı Künefe https://goo.gl/maps/fbedBVrxxX52
-Tarihi Bizim künefeci https://goo.gl/maps/DpYVMXthLQo
-Pöç Kasabı https://goo.gl/maps/Ssp4D75c2gM2
-Gezmen Kasap https://goo.gl/maps/8PZeBdYbUQQ2
-Miroğlu Kasabı (Harbiye) https://goo.gl/maps/f4c3ck4MqMm
-Hammuşun Yeri (Harbiye - Kahvaltı) https://goo.gl/maps/X6ETL1TqAK32


Tavsiyeler

-2 veya 3 gün yeterli. Bir gün şehir merkezi için, ikinci gün şehir dışındaki yerler için, üçüncü gün de  "bir gün merkeze yetmedi tekrar o güzel yemeklerden yiyelim" derseniz diye :) 2 gün ideal.
-Harbiye, Kuzeytepe, Vakıflı Köyü ve Titus Tünelleri gibi gezilmesi gereken ama şehir dışında olan yerler. Bu yerler için araba kiralamak mantıklı. Minibüsler ile ulaşım ucuz ama kolay değil, epey vakit alıyor.
-Gezmek için bence ideal mevsim Mart-Nisan ve Ekim-Kasım ayları.
-Bir şeyi merak ettiğinizde, kaybolduğunuzda vs. insanlara soru sormaktan çekinmeyin, çok yardımseverler ve içtenlikle anlatıyorlar. Hatta vaktiniz varsa sohbet edin, özellikle yaşlılarla, çok keyifli oluyor.
-Nostalji olsun diye siyah çekirdeklerden aldım, ellerim simsiyah oldu, siz almayın :)







Yorumlar