6. bölüm; Letoon ve kille sahili

Ertesi sabah Letoon’a doğru yola çıktım. Asıl gideceğim yer Göcek tarafındaki kille sahili idi ama hazır yolumun üstündeyken Letoon’u da görmek istedim. Şehirde kazı çalışmaları devam ediyor. Letoon Zeus’tan hamile kalan Leto için ova içine kurulmuş bir şehir. Leto, Artemis ve Apollon’a adanmış üç tane tapınak var içinde. Şehir içindeki bazı kalıntılar halen suyun altında, fotoğrafçılar için güzel görüntüler var. Ben tam öğlen orada olduğum için ışık çok sertti ve istediğim fotoğrafları çekemedim.
İşin gerçeği, yol üstünde aldığım nefis üzümleri yemekten foto çekmeye pek fırsat bulamadım :)












Letoon ile işim bitince sıra Kille sahilini bulmaya geldi. Sahilin yerini navigasyona yükledim ama yolun nasıl olduğunu bilmiyordum. Antalya tarafından giderken Göcek tünelinden geçtikten sonra (tünel çıkısında 3,5 TL ücret ödüyorsunuz) biraz ileride u dönüşü yapabileceğiniz bir yer var. Oradan dönüp petrol istasyonunun yanındaki yoldan içeri giriyorsunuz. Bu yolu takip ettiğinizde sahile varıyorsunuz. Yolun ilk kısmı asfalt fakat sonra yaklaşık 8 km’lik bir toprak yol sizi bekliyor. Fırnaz yolundan daha düzgün ama daha uzun. Petrol istasyonundan ihtiyaçlarımı tamamladıktan sonra ben de bu yolla Kille’ye ulaştım. Sahile inerken çok güzel manzaralar var.




Benzinliğin yanındaki cafe tarzı yerde yemek yedim ve yolda sık sık görüp merak ettiğim, kar şerbetinden söyledim. Kar şerbeti, milli içeceğimiz olabilir, ayran vs. halt etmiş yanında. Hayatımda içtiğim en güzel şey. Kırılmış buzların üstündeki vişne reçelinin hafifçe bardağın altlarına süzülmesini izlemek bana tarifi mümkün olmayan bir zevk yaşattı. Özellikle bir türlü erimeyen buz parçalarıyla savaşmak "anlatılmaz yaşanır" tarzında bir duyguydu. Ben hayatımda bu kadar saçma bir içecek görmedim arkadaş, zaten içecek değil, adeta bir yiyecek. Buzlar erimeyince ben direkt yemeye başladım. Bu ızdıraba  ice tea sipariş ederek son verdim. Seni hiç unutmayacağım kar şerbeti, Allah belanı vermesin, artık en büyük düşmanımsın!!!!111
Neyse, tamam sakinim, sinirim geçti, devam edelim.
Sahil, kamp açısından çok iyi bir yer, gelenler de anladığım kadarıyla çevre köy ve kasabalardan gelen günübirlikçi yerli halk. Ben gittiğimde 3 aile vardı. Bir ağacın yanına çadırımı kurdum, fakat çevrede çok fazla çöp vardı. İçim elvermedi ve çöpleri toplamaya başladım. Sahildeki ve çimenlerin üstündeki çöpleri topladım elimden geldiğince.






Normalde ağaç altına hele ki incir ağacının altına çadır kurmam ama çok güneş olduğu için mecburen gölgeye kurmak zorundaydım çadırı.
Meyve ağacı arı, sinek ve vahşi hayvanları kendisine çeker ve bunlar çadırınızın etrafında görmek istemezsiniz sanırım.
Önce suya girdim, yaklaşık 25 30 metre uzağımda caretta carettalar vardı, onlara doğru yüzünce tabii ki kaçtılar ama uzaktan görmek de heyecan vericiydi. Ara ara kafalarını suyun üstüne çıkarıyorlardı. Tahmin ettiğimden çok daha büyüktüler.

Kille Sahilinde dikkat etmeniz gereken şey arılar değil, kara sinekler. sürekli ısırıyorlar. Ne sinkov, ne off, hiç bir şey bu sineklere fayda etmiyor. Spreyi sıkıyorsunuz, gelip tadına bakıyorlar, ufak bir tur atıyorlar bacağınızın etrafında sonra pike dalışına geçip yine ısırıyorlar, bunu bilerek gitmenizde ayda var.

Ormanın içlerinde kesilmiş hazır ağaçlar vardı, ateş için onları topladım. Umarım onları toplayacak olanlar çok küfür etmemiştir. O ateş sayesinde belki de hayatim kurtuldu, bir de bu açıdan bakmak lazım.



Koya demirleyen lüks yatlardan birisi.



Hava iyice kararınca kimse kalmamıştı, tek başımaydım, bütün sahil ve çimenler benimdi. Fırsat bu fırsat attım kendimi yere, başladım çimenlerde yuvarlanmaya, adeta avını parçalayan bir timsah, sırtı kaşınan bir aslan gibi çılgınca yuvarlanıyordum, bir deli dana olmuştum çılgın sulara koşan. Sürtünmeyle oluşan ısı bedenimi yakmaya başlamıştı, gözlerimi biraz aralayıp denizin ne tarafta olduğuna baktım ve yönümü o tarafa çevirdim. Çimenlerden çıkıp önce toprak yola sonra da taşlık sahile ulaştım. Ufak taşlar vücuduma yapışmak için birbirleriyle yarışırken, suya cosss diye kavuşarak onları bu zahmetten kurtardım. Ufak bir kaç salvodan sonra yüzüstü durdum suda, çevik bir hareketle yarım tur atarak sırt ustu konuma geçtim yıldızları izlemek için. Gözümü açmamla altıma kaçırmam bir oldu, çünkü çakmak çakmak gözleriyle bana bakan dayıya karşı kayıtsız kalamazdım. İnsan yıldızları görmeyi beklerken bir çift göz ve 32 diş (bir kısmı porselen kaplama) görünce tutamıyor kendisini.

-Ne içtin olm sen, manda yavrusu gibi yuvarlanıon orada burada
-abi yok valla, öyle eğleniyordum, tek başınayım diye sanınca öyle iste...
-tööövbe tövbee manyağı delisi bizi buluyor arkadaş. Biz balığa çıkıyoruz, 3 4 gibi döneriz, dönene kadar kendine mukayyet ol, mal mal işler yapma.
-tamam abi rastgele (kasketine sıçtığım, yüreğim ağzıma geldi)

Rezil olacağım kadar olmuştum, su üstünde sırtüstü bir süre takıldım, samanyolunu, yıldızları izledim. Sonra ateşin başına geçtim, kalın odunlarla ateşi sağlamlaştırdım.
Fenerle etrafa bakarken beni cipil cipil izleyen iki göz gördüm. Bugün sınanıyorum kesinlikle diye icimden geçirirken, 3 çift göz oldu. Çakallar belli bir mesafe bırakarak beni izliyorlardı. Açıktaki yemekleri poşetleyip çadıra attım.

"Hayvanlara ve tehlikelere karşı aldığım 3 önlem;
1-Jagermeister
2-3cm uzunluğundaki az işlevli çakım
3-tehlike anında 100 metreyi 11 saniyede koşabilme yeteneğim."

Fenerle etrafa iyice baktım, başka hayvan yoktu. Ayı dışındaki hayvanlardan korkmam ama yine de önlem almamak aptallık olur. Ayılar, sizden çok daha hızlı koşabilir, ağaca çıkabilir, yüzebilir ve istediği takdirde sizi rahatça öldürebilen hayvanlardır. Ormanın hâkimi aslan değil ayıdır, aksini iddia eden dombilidir, zeytinyağlı yaprak sarmadaki kuş üzümüdür, analog makinede kalan son pozu harcayan piç arkadaştır. Ağacı sev, ayıyı öp.

Normalde çok uygun ortam olmasına karsın yıldız fotoğrafı çekmedim, onları izlerken, zor koşullarda hazırladığım jagermeister kokteylini içmek, arada bir kaç şey yazmak çok daha keyif verdi. Huzur içinde, tek başıma kafa dinledim. Ben çadırın içindeyken çakallar gece olunca çadırın etrafında biraz dolaştılar ama bir şey bulamayınca kısa süre içinde gittiler. Tabii ki ufak bir yusuflama yaşadım ama uyku ağır bastırdı tekrar yattım.

Sabahın ilk ışıklarıyla, güzel bir keyif kahvaltısı yaptığımı düşünüyorsanız çok büyük yanılgı içerisindesiniz. Bu aptal arkadaşınız ne ekmek, ne yumurta ne peynir ne de baska bir kahvaltılık aldı yanına. Spesiyalim olan domatesli makarnayı yaptim sabah sabah, kotu tarafi kahvalti yaptiginizi anlamiyorsunuz, iyi tarafi cok doyurucu :)
Sabah denizi, öğle denizi aksam denizi, kitap okuma, etrafta dolaşma derken günü yedim.
Suyumun çok az kalması nedeniyle hava kararmadan çadırı toplayıp dalyana doğru yola çıktım.


Yorumlar