3. bölüm; Antalya'ya gidiş


Sabah erkenden kalkıp yola koyuldum. Köyün içindeki bakkaldan bir şeyler aldım. Bakkalın üst katı pansiyon olarak kullanılıyor ayni zamanda. Dağ evinde yer olmaması durumunda burada da kalınabilir. Çamardı’dan çıktıktan sonra Aladağların bir kaç fotosunu çektim, elma ağacından tam olmamış elma çaldım bir tane ve yola devam ettim. 

Elma ağacı bahçesi ve Aladağlar.


Karapınar’a yaklaşırken duble yolun sağ tarafında bir köpek gördüm, n’olur n’olmaz diye sol şeride geçtim aniden önüme çıkması ihtimaline karşın. Köpeği geçtikten sonra dikiz aynasından arka tarafı izliyordum. Arkamda bir kamyonet ve siyah bir araba yan yana geliyordu. Kopek yolun ortasına, tam şeridin üzerine çıktı. İki araç da köpeği görünce yavaşladı ve oldukları şeritleri değiştirmediler. Köpek aniden sola hareketlendi ve maalesef siyah arabanın köşesine çarptı, köpek yolun kenarına savruldu, umarım cok acı çekmeden gözlerini yummuştur. Arabadakiler de sağa çekip aşağı indiler, artık uzaklaşmıştım, sonrasını göremedim ama çok canım sıkıldı. Biraz ileride benzinlik görüp kenara çektim, elimi yüzümü yıkadım, yollarda cansız hayvanları çokça görmüştüm ama böyle bir olayı canlı canlı görmek moralim çok bozdu. Biraz vakit geçirdikten sonra yola devam ettim.


Yol üstünde acıgöl ve meke golune uğradım. İkisi de volkanik goller. Meke gölünde pek su kalmasa da yine de etkileyici. Krater gölünün içinde olan bir patlama ile ikinci bir ada oluşmuş ve güzel bir görüntü yaratıyor.

Meke Gölü


Göl etrafında dolasan kartal, örümcek kuşu ve kuyrukkakanları görmek güzeldi.




Gözlüğümün bağlantı yeri kırıldığı için yol üstündeki Konya’ya girip bir gözlükçüde halledeyim dedim. Şehirdeki tek tepenin eteklerine kurdukları personel okulunda askerliğimin acemilik dönemini geçirmiştim. Tepeden gelen rüzgar sayesinde, sıcağı hissetmeden bir güzel yandığımız günlerdi, hayatımda bir kere kulağımın derisi soyuldu, o da askerdeyken. Değerli büyüklerimize seçtikleri yer için sonsuz teşekkürlerimi bir borç bilirim.
Şortla gezerken herkesin bana bakması dikkatimi çekti. Tamam, Konya’yı az çok biliyoruz, çok rastlanılan bir durum değil şortla gezmek ama protestoda bulunan femen üyesi muamelesi görmeme de gerek yoktu.
Konya içinde güzelce kaybolduktan sonra sonunda bir tane gözlükçü buldum ve tamir ettirdim. Hastanenin arkasında bir esnaf lokantasında döner ile karnımı doyurdum. Son zamanlarda yediğim en güzel dönerdi. Bu tarz yerleri çok seviyorum, hem kolay kolay bozulmuyorlar hem de yemekleri nefis oluyor.

Konya’dan çıktıktan bir süre sonra Erenkaya Köyü civarında tepede süzülen beyaz kanatlı yırtıcı kuşları farkettim. “Yoksa, hadi canım, olamaz, yohartık” diye dumurlara sürüklenirken, bu kuşların uzun zamandır peşinde olduğum küçük akbaba olduklarını anladım. Arabayı oradaki bir çeşmenin yanına bıraktım ve fotoğraf makinesini alıp, arabayı bile kitlemeden koşarak tepenin arkasına geçtim. Bir tanesi uzaklarda olmak üzere üç tane küçük akbaba üzerimde süzülüyordu, hemen fotoğraflarını çekmeye başladım, sonra da bir ağaç gölgesine sığınıp kuşları izlemeye başladım, muhteşem canlılar. Kuşlar uzaklaşınca, ben de çeşmenin yanındaki çay ocağına oturdum. Odun ateşinden yapılmış çayımı içerken, ocağın sahibi dayı sordu;
-kuşlara mı koştun öyle?
-evet, bu da bizim deliliğimiz işte
-öyle deliliğe can kurban, saçma sapan şeylerle uğraşacağına böylesi olsun bari. İleride bir köprü var, oradaki derenin etrafında da çok kuş var, bir bak istersen.
-sağol dayı, bakarım.
Çayın, odun ateşinde yapılması bence bir kandırmaca, düzgün demlenmedikten sonra isterse kamp ateşiyle yapılsın, farketmez. İlerideki köprünün civarında da duracak yer yoktu, Manavgat’a doğru devam ettim.  Küçük akbabalar bana yetmişti zaten, tatilin belki de en güzel anlarından birisi olmuştu.

Küçük Akbaba


Epey oyalandım, artık sıcak denizlere inme vakti geldi :) Konya’dan Antalya’ya Seydişehir üzerinden gittim. Bol virajlı, iniş çıkışlı yollardan geçtim, böyle yolları severim, Manavgat’a kadar yol böyleydi. Manavgat’tan sonra yol çirkinleşmeye başladı, çünkü hem çok trafik vardı hem de bir sürü radar. Hız yapmıyordum ama sürekli yerleşim yerlerinin içinden geçtiğimiz için hız sınırının nerede kaç olduğu belli değil ve her an radara girme tehlikesi bulunuyor. Antalya çıkışında, Akdeniz bulvarında da hız cezasını yemişim zaten.
Antalya güzel bir şehir ama trafik berbat, daha doğrusu trafiğin berbat olmasının sebebi çok kötü araba kullanımı. Tur minibüsleri çılgınca kullanıyor, araba kiralayan turistler de leyla modundalar, kafası kesik tavuk gibiler, “o yola mı girsem, bu yola mı girsem” derken üstünüze kırabiliyorlar.
En sonunda arkadaşımın butik oteline (Beydağı Konak Otel) vardım. Göynükte, tam kafa dinlemelik, çok tatlı bir yer.






O akşam arkadaşımla ayışığı plajında geçirdik sonra da erkenden yattım.



Bu günü genelde yolda geçirdim ama mümkün olduğunca yol boyunca bir yerlere girerek eğlenceli bir yol olmasını sağladım. Meke gölü, Konyadaki dönerci, virajlı-manzaralı yollar ve tabii ki küçük akbaba keyifli anlardı.

Yorumlar