2. bölüm; Hasan Dağı - Çamardı/Niğde

3. Gün devam

Hava durumuna baktığımda, Hasan dağı için koşulların çok elverişli olduğunu gördüm.
Adana rotasını iptal edip, Aksaray-Helvadere’ye doğru yola koyuldum. Benim navigasyon programım gözlükuyu köyü üzerinden götürdü beni ve yaklaşık 13 km toprak yoldan gittim. Aslında buranın doğru yol olmadığını biliyordum ama belki yol güzeldir diye buraya kadar geldim ve geri dönmek istemedim. Helvadere'ye gitmenin rahat yolu ise şöyle; Aksaray merkez'den Akhisar ve Karaören köyü yolunu takip ederek asfalt yoldan Helvadere'ye varmak. 
Helvadere’ye varmadan önce Hasan Dağına çıkan yol hakkında bir köylüden bilgi aldım, söyledikleri aynen şöyleydi  "abi, yamaç paraşütü pisti yapıldığı için yeni asfalt yapıldı rahat çıkarsın"
Sonuç; en fazla 2. Vites ile çok bozuk bir yoldan, dağın eteklerindeki kamp yerime ulaştım. Yol iki sene önce kullandığımız yolun aynısı.

Öğlen saatlerinde orada olunca hem biraz vakit geçirmek hem de irtifaya alışmak için etrafta dolaşmaya başladım.



Etrafta, çeşitli kus türleri, tarla faresi, örümcekler vs. vardı. Benim için adeta cennet, bazıları için çıldırma sebebi :)
Bir örümcek ağına yakalanan sineğin, örümcek tarafından hemen ağa sarılıp sarmalanmasını canlı canlı izlemek ilginç bir olay. Biraz uzağımda yaylaya çıkan köylüler, belli ki bir sure burada kalacaklar. Etrafta, ibibik, kuyrukkakan vs. kuş türleri, kemirgenler. Bir belgeselin içindeymiş gibi hissettim kendimi.




Kamp yerine varıp yemeğimi pişirdim ve erkenden yattım ama uyuyamadım. Yamaç paraşütü alanında çalışan işçilerin dinlediği elektro saz ağırlıklı türküler eşliğinde uyumaya çalıştım. Bu işçilerin nasıl bir mesai saati olduğunu anlayamadım zaten. Öğlene doğru işe başlıyor, 15:00 gibi yemek yiyor, 2 saat mola verip tekrar işe başlıyorlardı. Mesai sonunu ise gece 1'de yaptılar. Sayelerinde ancak gece geç saatte uyuyabildim. Sabah 5 gibi kalktım, bir kaç şey atıştırdıktan sonra 5.45'te tırmanışa başladım. Uzun zamandır faaliyet yapmamış olmamdan ve  yüksek irtifalı bir yerde bulunmamış olmamdan dolayı  hiç bir dağda olmadığı kadar zorlanıyordum. Ama uzaklardaki Erciyes’in nefis görüntüsü ve uçsuz bucaksız ova manzarası moralleri düzeltiyordu.









En uzakta tek başına duran dağ: Erciyes.


Ağır tempoyla damlakayanın  altına kadar geldim. Buradan sonra sırt rotasına devam edecektim normalde. Hasan dağının sırt rotası kolay ama çok uzundur. Yolu uzatmamak için sırttan vazgeçip direkt sağ tarafından zirveye doğru çıkmaya başladım.

Kendini "Avatar Aang" sanan masum dağcı - Dağ Bükücü, bükemedi :(



Birileri mangal keyfi yapmış.
İrtifaya alışmış olmamla ve bacaklarımın açılmasıyla birlikte rahatlamıştım. Sakin sakin dik kulvarı tırmanıyordum, ta ki düşen taşların sesini duyana kadar. İlk basta çok önemsemedim ve tırmanışa devam ettim, hatta seslerin taş olduğunu bile önce anlamadım. Daha önce çeşitli dağların içindeki vadilerde taş düşmelerine denk gelmiştim ama hiç birinde ses bu kadar yakından gelmiyordu. İrtifa olarak yaklaşık 3000 metreye geldiğimde bir kayanın arkasında mola verdim. Biraz cay içip, bir şeyler atıştırdım. Kayanın arkasından kafamı çıkardıktan bir kaç saniye sonra 8-10 metre yanımdan büyükçe bir taş (gafam kadar) önümden uçarak geçti. Kısa bir sure donup kaldıktan sonra, kayanın arkasına saklandım tekrar. Antepli bir arkadaşımın çok sevdiğim bir lafı vardı, o aklıma geldi; "-penisin- önünden donsuz geçmiştim" (kibarlaştırınca etkisi pek kalmıyor :) )
Aslında zirveye çok az kalmıştı, yaklaşık 100-150 metre yürüyüp kulvarı bitirecektim. Sonrasında da düz yürüyüş ile zirveye rahatça varacaktım. Fakat az önceki taşa benzer başka bir taşın bu sefer "ne goydun la gafana" sorusunun kaynağı olmayacağını kimse garanti edemezdi.


Gölgenin bittiği yer sırt ve buradan sonra yaklaşık 200 metre irtifa ve 700-800 metrelik yol var sadece. Benim döndüğüm yer de bu nokta.


Sıcak-soğuk farkından dolayı tam ortadan çatlamış bir kaya.
Zor bir karar da olsa geri dönmeye karar verdim, dikkatli bir şekilde aşağı damlakayanın altına vardım. Tekrar sırt rotasından devam edebilirdim ama çok yorulmuştum ve kasmaya gerek olmadığını düşündüm. Sonuçta daha tatil modunda geçirilecek 10-12 günüm vardı. Aşağı kampa devam ettim. Üst baş değişip, biraz dinlendikten sonra yola çıkacaktım ki, meraklı bir kaç vatandaş yanıma geldi. Dağ ve dağcılıkla ilgili ilginç sorulara sabırla cevap verdikten sonra, amcanın birisi bombayı patlattı "aslında buraya dozerlen girip, yol yapsalar, rahat rahat çıkılsa yokarı" Senin beynine dozerlen girsinler sayın amca.

"Tarzım iz bırakır"
Kamptan aşağı inerken, bir çeşme gördüm. Buz gibi su akıyordu, gelen gecen su içiyor, şişeleri dolduruyordu. Ben de kana kana içtim suyu. Sonra da motoru toplayamadık. Dağdan indikten sonra, direkt Antalya’ya gidebilirdim fakat o yorgunlukla 8 saat yol gitmeyi gözüm kesmedi. Niğde Çamardı’daki Demirkazık dağ evine gidip hem cımbar boğazındaki kartalları görmeyi hem de Aladağlar eteklerinde bir gün geçirmenin güzel olacağını düşündüm. Helvadere’den çıkarken, navigasyona baktım, navigasyon köylerin arasından geçiriyordu beni. Birisine yolun durumunu sordum. "Araba gidiyor iste" cevabini alınca anladım ki yine eğlenceli bir yol beni bekliyordu. Araba gidiyor da, nasıl gittiği önemli olan.





Sıcaktan yanmasın diye telefona yaptığım işkence :)
Gerçekten de bir suru köy kasaba arasından geçtim. Aslında böyle yollar çok keyifli olur, yavaş yavaş sakince sürersiniz, meyve bahçelerinin tarlaların arasından geçer, köylüleri izlersiniz, hele ki vaktiniz bolsa çok keyiflidir. Fakat her an bir inek, kopek, çocuk veya traktör yola atlayabilir. Özellikle hava kararınca traktörler çok tehlikeli olurlar çünkü çoğunun arka farları yanmaz.
Neyse ki gündüz gidiyordum ve keyfini çıkararak, köprülerin elma bahçelerinin arasından geçerek önce Niğde’ye sonra da Çamardı’ya vardım. Çamardı’ya giderken Aladağların, Demirkazık zirvesinin manzarası muhteşemdi. Dağ evine geçtikten sonra cımbar boğazına gittim. Kaya kartallarının havada süzülmesini izledim, kaya tırmanışı yapılan yerlerde fotoğraf çektim. Sonra da dokuz göz alabalık lokantasına gittim. Yandaki derede yetişen alabalıklar çok ufak ama lezzetliydi.







Cimbar Boğazı (vadisi); girişinde sağ ve solda tırmanış alanları bulunmakta, devamında ise yürüyüş rotaları ve Demirkazık gibi zirvelere giden rotalar var.
Bolt; kayaya çakılan bir nevi çivi, tırmanışçıların emniyet almasına yarar. 

Dağ evine donup, güzelce dinlenip sabah da erkende yola koyulma kararı aldım. Zaten belirtilerini gösteren ateş ve mide bulantısı dağ evinde yatağa geçince iyice arttı. İlaç alıp, duşa girdim, biraz rahatlayınca uykuya dalabildim.
Devam edecek...

Yorumlar